1 Ağustos 2012 Çarşamba

Tan Sade (1-1)

(Bölüm 1)
“Merhaba sevgili okuyucularımız bu gün, sizi için Türkiye’nin belki de Dünya’nın bir numaralı yazarı ile yaptığımız röportajı paylaşıyoruz. Bu zamana kadar kimseye anlatılmayanlar ya da üstünden geçilen konular hepsi bugün burada cevaplandı. Ayrıca siz sevgili okurlarımızdan gelen soruları da arada sorduğumuzu da belirtelim. Röportajla ilgili daha detaylı bilgileri internet sitemizden okuyabileceğinizi de belirtmek isterim…” böyle bir girizgâh olur sanıyorum. Jack düşüncelerinde sürekli girişi güncelliyor röportajı yayına alacağı gün okuyucuları çarpıcı bir şekilde etkilemek istiyordu. Öyle ki ilk satırları okuduktan sonra bir daha merak etsinler, sırf kitapçıda merak yüzünden eline alıp ilk satırlarını okuduktan sonra kenara atmasınlar, bütün okuyucular o sayıyı okusun istiyordu. Gerçi Tan Sade - ki muhtemelen yazılarında kullandığı bir isimdi - ile yapacağı röportaj yüzünden zaten dergi yok satacaktı. Sonunda istediği odayı kendisine verirlerdi, hayır vereceklerdi!

Yazar ile görüşmek için ne badireler atlatmıştı, daha önce kimsenin başaramadığını başarmıştı. En iyisi ile bir röportaj yapmak için ayarlama sağlamıştı. Bu Hugo, Tolstoy, Nietzsche, Dostoyevski lanet olası Sokrates ile röportaj yapmak gibiydi.

Aradaki bağlantıyı sağlayan Ahmet adında birisiydi, gerçi bağlantıyı sağlamasından çok Jack’e nerelere bakması gerektiğini, kimlerle iletişime geçmesi gerektiğini göstermişti. Öncesinde boş ve gayesiz bir iş olarak görmüştü, Ahmet’in bir gün ansızın dergide onu ziyaret edip “En iyisi ile röportaj yapmak ister misin?” sorusu ona iş arkadaşlarının oynadığı saçma bir şaka gibi gelmişti. Fakat Ahmet ile yaptıkları küçük bir sohbet sonrasında aklı yerinden çıkacak gibi olmuştu. Hemen editörüne haber vermemişti tabii ki de, önce röportajın yapılacağı Tan Sade tarafından onaylanmalıydı.

Son olarak Tan’ın yayıncısı ile görüştükten ve buluşma yeri eline geçtikten sonra editörüne haber vermişti. Ah o pis adamın gözündeki parlamayı en saf insan bile para olarak görebilirdi, kusmuğunda para olacağını bilse satardı o herif. Hemen yeni sayıya ve internette “sorularınız” adında bir yer açtı, Jack her ne kadar okuyucuların sorularının olmasını pek istemese de, her zaman böyle en iyisi ile röportaj yapamıyordunuz.

Buluşma öncesinde son kez malzemelerini kontrol etti. İlginç istekler yoktu, gayet temiz bir röportaj olacaktı. Ses kayıt cihazı için ekstradan kasetler, yol için su, röportaj sırasında ağız kokusunu önlemek için birkaç naneli sakız, bir adet kapalı sandviç ve cüzdan. Tamamen hazırdı, buluşma saatini beklemeye koyuldu.

Buluşma saat 16 civarlarında, Taksim meydanında bulunan AKM önünde olacaktı. Jack bir restoran bekliyordu ama misafir umduğunu değil bulduğunu yerdi ne olursa olsun. Röportaj pek tabii ki de Türkçe yapılacaktı, sonuçta yazarı en iyi anlamanın yolu kendi dilinde yapılan bir röportajdı, bunu daha önceki, deneyimlerine bakarak rahatça söyleyebilirdi.

Kâğıda dökme ve çevirme için uzun yıllardır Türkiye’de kitap çevirmenliği yapmış bir arkadaşını ayarlamıştı bile, tabii ki kimle olduğunu demeyecekti, sonuçta bu röportajın internet ortamında yayılmasını istemiyordu. Arkadaşı güvenilir birisiydi ama tedbiri elden bırakmak anca bir salağın yapacağı bir şeydi, Jack yıllardır sömürüldüğü dergi röportajcılığı piyasasında bu konu ile ilgili birçok deneyim elde etmişti.

Saati 15’i gösteriyordu, odasında unuttuğu olası aletler için son kez göz gezdirdi, her zamanki gibi düzenli idi. Odasından çıkıp otelin asansörüne bindi ve dışarıya insan kalabalığına çıktı. Soracağı soruların olduğu defteri ceketinin iç cebine koymuştu, böylece o değerli soruları kimse kendisinden alamazdı.

Gece insanları barlarda