11 Ağustos 2012 Cumartesi

Olamayan Hayatlar - Vazgeçenler - 1

Mehmet'in Kararı

Gökyüzüne baktığında her daim mutlu olmuştur Mehmet, o büyük maviliğe baktığında gelen sonsuzluk hissi. Denize bakarken de aynı hissiyatı yakalamıştır her zaman, fakat bulunduğu yer deniz gören bir manzara olmadığı için bu seferlik gökyüzüne bakmayı seçmişti. Yedinci katındaydı evin, balkon iki sandalye ve bir masa alacak kadar geniş, fakat daha fazlasını alamayacak kadar da dardı. Henüz öğle vakti olmasına rağmen gölgeydi.

Ayaklarını balkonun demirine yaslayarak, sanki bir fotoğraf çerçevesi gibi olan manzarasının keyfine varıyor, son günlerde yaşadığı şeyleri düşünüyordu. Mehmet hayatı boyunca bu kadar çok şeyin bir anda yaşamamıştı, sakin bir hayatı olmuştu. Çok yaramaz da değildi, anne babaların tabiri ile uslu bir çocuktu. Aklında hikayeler oluşturup o hikayelerde yaşamış, keyif almıştı, hayal kurmanın insanı özgürleştirdiğine inanırdı. Özgür olduğuna inanan bir insandı o, pek çoğumuzun aksine, buna derinden inanıyordu, son haftaya kadar.

Yirmi sekiz yaşına gelmiş, ODTÜ Sosyoloji okumuş, bölümünü derece ile bitirmişti. Mesleğini idrak etmek yerine, mezun olduktan sonra uluslararası bir firmanın Türkiye ofisinde işe alım sorumlusu olarak çalışmaya başlamıştı. İnsanlar onun ilgi alanı idi, bulundukları durumlar, yaşadıkları şartlar, aldıkları kararlar onu her zaman etkilemişti. İşini seviyordu, zira her gün olmasa da, sık sık yeni insanlarla görüşüp onları anlamaya çalışıyordu. Bu onun için bir nevi beyin egzersizi gibiydi, bir de şu belge işleri olmasaydı, kalite prosedürleri tam bir işkenceydi.

Yakışıklı değildi, iş hayatını gördükten sonra vücudunu ihmal etmiş, kendisini yaşamın o karşı koyulmaz pençelerine bırakmıştı. Sarıya çalan saçları, yeşil ve insanı derinden gören gözleri, düzgün tıraş ettiği sivilcesiz bir çenesi vardı. Saçının aksine, çıkmasına izin vermediği sakalı koyu renkteydi. Genelde insanlar saçını boyattığını sandığı için onlara kızardı, bir yerden sonra bundan vaz geçmiş ve sürekli tıraş olmaya karar vermişti. Üniversite zamanlarında bıraktığı, düzgün şekil verilmiş sakalı güzel oluyordu fakat artık sakalını uzatmaya ne sabrı ne de ortamı kalmıştı. Zayıf olan vücudu kimilerine göre yapılı sayılabilirdi, sonuçta bir kas yığını sayılmazdı ama düzgün spor yapsa kasları daha da belirgin olabilirdi.

Balkonda uzattığı yerde hafiften uyuşan bacaklarının yerini değiştirdi, düşünceler onu geriyordu, düşündükçe daha da sıkılıyor, maviliğe biraz daha gömülüyordu. Öyle ki sağ taraftan yaklaşan o muhteşem bulutu görmemişti, bir an o bulutun engellediği güneş ışıklarının altında olan insanların hissettiklerini düşünmeye başladı, yaz vaktinde yaşadıkları kısa bir serinlik. İçlerine çektikleri derin bir nefes gibi, vücutlarına değen yakıcı güneş ışıklarından kurtulmak. Nefes gibi, kalıcı olmayan kısa süreli bir rahatlık.

Düşüncelerini zapt eden buluttan ayırdı gözlerini, buraya bir karar vermek için gelmişti. Hayatındaki son hafta yaşadıklarını nihai bir karar ile sonlandırmak. Bu kararın arkasında durup hayatını şekillendirmek için. Çok zor değildi, sonuçta insanlar her daim bu tür kararlar veriyordu fakat farkında olmadan veriyorlardı. “O kızı seviyorum” diyorlardı kendilerine, “Bu araba tam da bana göre” lafı çıkıyordu ağızlarından. Verdikleri kararı basit bir cümleye döküyor, o cümleye inanıyor ve o cümle hayatlarında bir diğer basamak olana kadar onu hedefliyorlardı. Mehmet’in ne eksiği vardı ki, bittabi bu tür bir şeyi kendisi de yapabilirdi. Yapmıştı belki de, hatırlamıyordu. Hayatında bulunan bu tür detayları hatırlamamak onu her daim sinirlendirirdi. Çok düşünmekten mütevellit bir yan etki olduğu inancı ile kendini kandırıyordu ama belki de diğer insanlar ona, kendisinden daha ilginç geldiği için olabilirdi.

Yine yeniden, kendisini düşüncelerde boğulurken yakaladı. Fazla vakti yoktu, bugün bu karar verilecek ve bundan sonra bu kararın arkasında duracaktı, bu karar onun hayatı olacaktı. Onun için yaşayacak ve onun… “haydaaa yine başlıyoruz” dedi fısıltı denebilecek kadar az duyulabilecek bir sesle. Olayların son bir kez daha üstünden geçmeye başladı, neden bu kararı alması gerekiyordu ki. Her şey bir hafta önce, kendi kısacık hayatının tozlu sayfalarına gömülmüş bir cümle olarak geçen arkadaşının araması ile başlamıştı. Hayır, bir cümle demek hata olur, sonuçta sözde arkadaş dediği kişiye birkaç sayfa ayırabilirdi.

Zamanın oyun oynamayı seven küçük bir çocuk olduğu fikrine daha da sarıldı Mehmet, tüm olayı ve hayatından kısa olmayan bir zaman dilimini gözlerinin önüne canlandırdıktan sonra saatine baktıktan sonra. Tam olarak on iki dakika geçmişti tüm gözden geçirme, ona kalsa akşam ezanı çoktan okunmuş olmalıydı. Zaman’ı yerdeki halının üzerinde, elinde eskilerden kalma bir Serkisof Demiryolu köstek saat olan bir yaşını yeni bitirmiş bir kız çocuğu olarak düşlemişti. Kapağını açmayı ve kurmayı bilmeyen ama çenesi göğsüne gömülmüş, elleri ile saati inceleyen hafif pembe kıyafetler içerisinde tosuncuk bir kız çocuğu. Ne zaman zaman olağandan hızlı ya da yavaş aksa aklına bu geliyordu.

Kararı zaten verişmişti, yapacak bir şey yoktu ve burada boşuna zaman harcıyordu. Kararını buluşmadan çok daha önce vermiş, buluşma sırasında arkadaşı teklifi yapınca bir an olsun şaşırmıştı. Yapacak fazla bir şey yoktu, bu konuda kafa yorarak daha ileriye gidemez zaten verdiği kararı da değiştirecek bir şeyler bulamazdı.
Uyuşan ayaklarını açmak için balkondaki sandalyesinden doğruldu, yandaki masanın üzerinde duran cep telefonunu Dilara’yı aramak için eline aldı. Telefon iki defa çaldıktan sonra açıldı, sakin bir ses karşıladı kendisini.
“Dilara, müsait miydin?” dedi Mehmet mesleğinin de getirmiş olduğu sakinliğini sesine yansıtarak.

“Evet, Mehmet. Bir gelişme mi oldu?” dedi Dilara, sesi normal geliyordu.

“Kararımı verdim, teklifin benim için uygundur…” karşıdan rahatlama olarak algılanabilecek bir ses geldi. “Fakat ben sonraki aşamaları… Yani en azından evlilik planlarını ve sonrasını konuşmak için bir buluşma ayarlayalım.”

“Tabii, tabii ki bunları konuşmamız gerek. Yarın nasıl senin için?”, “Bana da uygundur, o zaman en son görüştüğümüz mekânda kahvaltı yapalım?”

“Tamam o zaman anlaştık, saat 9...”, “Saat 9 o zaman, araşırız tekrar. Ha bu arada şimdilik ailelerimize anlatmayalım, bu konu hakkında detaylıca konuşmamız lazım” dedi Mehmet son bir ekleme ile.

“Tabii ki, zaten beraber dememiz gerek bu kararımızı”, “Bir de o var değil mi” diyerek güldü Mehmet, “Hadi görüşürüz o zaman”

“Görüşürüz” dedi Dilara ve telefonu kapattı.

Mehmet koltuktan kalkarak iki oda bir salon, sade döşenmiş evinin salon kısmından mutfak tarafına geçti, kafasını dağıtmak için yemek yapmaya karar vermişti. Cebine telefonu ile beraber bir sürü soru koyduğunun, yemeği hazırlarken farkına varacağından habersiz bir şekilde.