1 Ağustos 2012 Çarşamba

Ah yaşam! (1-1)


(Bölüm 1)
Ciğerlerinden gelen kan ağzına dolmaya başlamıştı. Başını yere çevirip tükürdü, yeşil çimenlerin üzerindeki kırmızımsı tükürüğüne baktı ve gülümsemeye başladı. Kaburga kemikleri kırılmış ve bacaklarına aldığı darbe yüzünden de kalkamıyordu. Yarım saattir başında bekleyen ve o yerdeki tükürükle yaralarının sebebi olan gölgeye bakmaya çalıştı. Kaburgalarındaki ağrı hareket ettikçe daha da şiddetli oluyordu. Yere uzandı ve gökyüzüne bakmaya çalıştı. Gece yeni çöküyor, hafifçe kendisini gösteren yıldızları görebiliyordu.

Yıldızlara baktı, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar görünüyorlardı fakat göremediği daha milyonlarca yıldız vardı, her yıldız belki bir galaksi belki de ölmüş bir güneşti. Bu güzel manzara bir anda kendi varlığının bu muazzam boyutlardaki evren içerisindeki acizliği ile daha da muhteşem geliyordu.


Başucunda bekleyen adam saatine baktı ve “Ölüyor musun?” dedi duygusuz bir sesle. Sanki kendisi onu bu hale sokmamıştı, sanki o hiç yerde kanlar içerisinde kırık kemikler ve ciğerlerine dolan kan ile oracıkta durmuyordu. Ses tonu o kadar normaldi ki, bu sinirlerini bozabilirdi ancak gerçekten ölüyordu.


“Evet” dedi, ağzının kenarından bir kandamlası yanağına doğru süzülürken. Adam arkasını döndü ve yürümeye başladı ve yaklaşık yirmi adım seslendi “Evde görüşürüz!”.


Gözünden bir yaş şakaklarına doğru kaymaya başladı, “Ev” dedi içinden. Baktığı sonsuz galaksiler içeren evrende ne kadar da çok ev vardı. Ah yıldızlar. Nefes almak zorlaşıyordu. Artık yerinden kalkmak bir tarafa elini bile kıpırdatamıyordu. Yaşamın bedenini terk ettiğini hissetmeye başlamıştı.


Ah yaşam!
Eve giderken